zamClick to Search zam |
addition, extra, raise |
|
zam talebiClick to Search zam talebi |
pay claim, wage claim |
|
zam yapmakClick to Search zam yapmak |
balloon, increase, raise |
|
zamanClick to Search zaman |
time; time, season; age, era, epoch; (a person´s) youth or prime; the time when one was engaged in a particular activity; the right time or the time appointed (to do something); free time; gram. tense; mus. time, meter, rhythm; era; when |
|
zaman adamıClick to Search zaman adamı |
trimmer |
|
zaman alanClick to Search zaman alan |
time-consuming |
|
zaman aşıldıClick to Search zaman aşıldı |
time is over |
|
zaman aşımıClick to Search zaman aşımı |
prescription, negative prescription |
|
zaman aşımı ile hak kazanmakClick to Search zaman aşımı ile hak kazanmak |
prescribe |
|
zaman aşımı ile kazanılan hakClick to Search zaman aşımı ile kazanılan hak |
prescription, positive prescription |
|
zaman aşımı ile kazanılmışClick to Search zaman aşımı ile kazanılmış |
prescriptive |
|
zaman aşımına uğramakClick to Search zaman aşımına uğramak |
lapse, prescribe |
|
zaman aşımına uğramayanClick to Search zaman aşımına uğramayan |
imprescriptible |
|
zaman aşımına uğramışClick to Search zaman aşımına uğramış |
outdated, prescriptive, statute barred |
|
zaman aşımına uğramış borçClick to Search zaman aşımına uğramış borç |
prescriptive debt |
|
zaman ayarlıClick to Search zaman ayarlı |
timed |
|
zaman ayırabilmekClick to Search zaman ayırabilmek |
afford |
|
zaman ayırmakClick to Search zaman ayırmak |
allow time |
|
zaman belirteciClick to Search zaman belirteci |
gram. adverb of time |
|
zaman belirtenClick to Search zaman belirten |
temporal |
|
zaman belirten cümlecikClick to Search zaman belirten cümlecik |
temporal clause |
|
zaman bırakmakClick to Search zaman bırakmak |
to set aside time for, leave time for (something) |
|
zaman birimiClick to Search zaman birimi |
unit of time |
|
zaman buldukçaClick to Search zaman buldukça |
at odd moments, at odd times |
|
zaman dizinselClick to Search zaman dizinsel |
chronological |
|
zaman ekiClick to Search zaman eki |
gram. temporal suffix (for a verb) |
|
zaman harcamakClick to Search zaman harcamak |
fiddle away |
|
zaman harcamaya değerClick to Search zaman harcamaya değer |
worthwhile |
|
zaman isteyenClick to Search zaman isteyen |
time-consuming |
|
zaman kavramıClick to Search zaman kavramı |
time sense |
|
zaman kaybetmedenClick to Search zaman kaybetmeden |
in no time |
|
zaman kaybıClick to Search zaman kaybı |
leeway |
|
zaman kaybını telafi etmekClick to Search zaman kaybını telafi etmek |
make up leeway, make up for lost time |
|
zaman kazandıranClick to Search zaman kazandıran |
timesaving |
|
zaman kazandıran şeyClick to Search zaman kazandıran şey |
timesaver |
|
zaman kazanmakClick to Search zaman kazanmak |
gain time, stall |
|
zaman kazanmakClick to Search zaman kazanmak |
to save time; (for someone) to gain time |
|
zaman kazanmaya çalışmakClick to Search zaman kazanmaya çalışmak |
play for time |
|
zaman kısıtlamasıClick to Search zaman kısıtlaması |
guillotine |
|
zaman kollamakClick to Search zaman kollamak |
to be on the lookout for a suitable opportunity, bide one´s time |
|
zaman ölçeğiClick to Search zaman ölçeği |
chronograph |
|
zaman ölçerClick to Search zaman ölçer |
timer |
|
zaman ölçme bilimiClick to Search zaman ölçme bilimi |
horology |
|
zaman öldürmekClick to Search zaman öldürmek |
dally, dally away, idle about |
|
zaman öldürmekClick to Search zaman öldürmek |
to kill time |
|
zaman öldürücüClick to Search zaman öldürücü |
kill time |
|
zaman sana uymazsa sen zamana uyClick to Search zaman sana uymazsa sen zamana uy |
If the times don´t conform to you, then you should conform to the times |
|
zaman sınırıClick to Search zaman sınırı |
deadline |
|
zaman sınırı baskısıClick to Search zaman sınırı baskısı |
deadline pressure |
|
zaman sınırlamasıClick to Search zaman sınırlaması |
time limit |
|
zaman vermekClick to Search zaman vermek |
respite |
|
zaman vermekClick to Search zaman vermek |
to set aside time (for) (something) |
|
zaman zamanClick to Search zaman zaman |
from time to time, occasionally, every now and then, every now and again, every so often |
|
zaman zamanClick to Search zaman zaman |
ever and anon, betweentimes, betweenwhiles, now and again, now and then, on and off, in places, from time to time |
|
zaman zarfıClick to Search zaman zarfı |
temporal adverb |
|
zaman zarfıClick to Search zaman zarfı |
gram. adverb of time |
|
zamana aitClick to Search zamana ait |
temporal |
|
zamana ayak uyduramayanClick to Search zamana ayak uyduramayan |
behindhand |
|
zamana ayak uyduranClick to Search zamana ayak uyduran |
temporizing |
|
zamana ayak uydurmakClick to Search zamana ayak uydurmak |
move with the times |
|
zamana değerClick to Search zamana değer |
worthwhile |
|
zamana göre ayarlamakClick to Search zamana göre ayarlamak |
trim with the times |
|
zamana göre verimi artırma uzmanıClick to Search zamana göre verimi artırma uzmanı |
time study man |
|
zamana ihtiyacı olmakClick to Search zamana ihtiyacı olmak |
be pinched for time |
|
zamana sıkışmakClick to Search zamana sıkışmak |
be pressed for time, be rushed for time |
|
zamana uyanClick to Search zamana uyan |
temporizing |
|
zamana uyan kimseClick to Search zamana uyan kimse |
temporizer |
|
zamana uymakClick to Search zamana uymak |
temporize |
|
zamana uymakClick to Search zamana uymak |
to conform to the age in which one lives, move with the times, keep in step with the times |
|
zamana uyum sağlayanClick to Search zamana uyum sağlayan |
timeserving |
|
zamanaşımıClick to Search zamanaşımı |
law prescription; limitation, time limit |
|
zamanaşımına uğramakClick to Search zamanaşımına uğramak |
to become invalid after a period of time has elapsed |
|
zamandaşClick to Search zamandaş |
contemporaneous; synchronous; isochronal, isochronous |
|
zamandaşlıkClick to Search zamandaşlık |
contemporaneity, contemporaneousness; synchronism, synchronicity; isochronism |
|
zamandizinClick to Search zamandizin |
chronology |
|
zamandizinselClick to Search zamandizinsel |
chronological, chronologic |
|
zamaneClick to Search zamane |
timeserver |
|
zamaneClick to Search zamane |
timeserving, with it |
|
zamane adamClick to Search zamane adam |
timeserver |
|
zamanelikClick to Search zamanelik |
timeserving |
|
zamanı belirsizClick to Search zamanı belirsiz |
timeless |
|
zamanı bildirmekClick to Search zamanı bildirmek |
tell the time |
|
zamanı geçmekClick to Search zamanı geçmek |
to be out of date, be outmoded; (for something) to expire, become void (as a result of the passage of time); (for a fruit or vegetable) no longer to be in season; (for an activity) no longer to be appropriate to the time of year; (for something) to be of no use (because it´s too late) |
|
zamanı gelinceClick to Search zamanı gelince |
in due course, in due season |
|
zamanı gelmedenClick to Search zamanı gelmeden |
ahead of time |
|
zamanı gelmişClick to Search zamanı gelmiş |
due |
|
zamanı gelmişkenClick to Search zamanı gelmişken |
apropos |
|
zamanı olmakClick to Search zamanı olmak |
have time |
|
zamanı olmamakClick to Search zamanı olmamak |
be rushed for time |
|
zamanı yetmemekClick to Search zamanı yetmemek |
be pinched for time |
|
zamanın adamıClick to Search zamanın adamı |
timeserver |
|
zamanın akışı içindeClick to Search zamanın akışı içinde |
in course of time |
|
zamanın cumhurbaşkanıClick to Search zamanın cumhurbaşkanı |
the then president |
|
zamanın ilerisindeClick to Search zamanın ilerisinde |
ahead of the times |
|
zamanındaClick to Search zamanında |
at the proper time, at the right time |
|
zamanında davranmaClick to Search zamanında davranma |
timing |
|
zamanında olanClick to Search zamanında olan |
timely |
|
zamanında tamamlamakClick to Search zamanında tamamlamak |
meet the deadline |
|
zamanında teslim etmekClick to Search zamanında teslim etmek |
meet the deadline |
|
zamanında yapılmayan ödemeClick to Search zamanında yapılmayan ödeme |
delinquent |
|
zamanından önceClick to Search zamanından önce |
early |
|
zamanından önce olanClick to Search zamanından önce olan |
previous |
|
zamanından önce olmaClick to Search zamanından önce olma |
prematureness, prematurity |
|
zamanından önce yapmakClick to Search zamanından önce yapmak |
foreclose |
|
zamanını aşmakClick to Search zamanını aşmak |
overstay one`s time |
|
zamanını belirlemekClick to Search zamanını belirlemek |
date |
|
zamanını boşa geçirenClick to Search zamanını boşa geçiren |
frigging |
|
zamanını boşa geçirmekClick to Search zamanını boşa geçirmek |
potter away |
|
zamanını yanlış tahmin etmekClick to Search zamanını yanlış tahmin etmek |
mistime |
|
zamanlaClick to Search zamanla |
with time, as time passes/ passed |
|
zamanla azalanClick to Search zamanla azalan |
sinking |
|
zamanla eskimeClick to Search zamanla eskime |
wear and tear |
|
zamanla kaybolmakClick to Search zamanla kaybolmak |
grow out of |
|
zamanla kazanılanClick to Search zamanla kazanılan |
acquired |
|
zamanla kazanılan nitelikClick to Search zamanla kazanılan nitelik |
acquired characteristic, acquirement |
|
zamanla kazanılan zevkClick to Search zamanla kazanılan zevk |
acquired taste |
|
zamanlamaClick to Search zamanlama |
timing |
|
zamanlama hatası yapmakClick to Search zamanlama hatası yapmak |
mistime |
|
zamanlama yapmakClick to Search zamanlama yapmak |
time |
|
zamanlamakClick to Search zamanlamak |
schedule, time |
|
zamanlamamakClick to Search zamanlamamak |
(negative form of zamanlamak) schedule, time |
|
zamanlaması iyiClick to Search zamanlaması iyi |
seasonable, well-timed |
|
zamanlaması rastlamaClick to Search zamanlaması rastlama |
concurrence |
|
zamanlanmışClick to Search zamanlanmış |
timed |
|
zamanlıClick to Search zamanlı |
timely, well-timed |
|
zamanlı zamansızClick to Search zamanlı zamansız |
(doing something) without stopping to consider whether or not one´s doing it at a suitable time |
|
zamansızClick to Search zamansız |
all too soon |
|
zamansızClick to Search zamansız |
ill-timed, inopportune, out of season, unseasonable, untimely |
|
zamansız oluşClick to Search zamansız oluş |
untimeliness |
|
zamansız yapmakClick to Search zamansız yapmak |
mistime |
|
zamazingoClick to Search zamazingo |
(Slang) mistress, paramour |
|
zambakClick to Search zambak |
lily |
|
zambak şeklinde armaClick to Search zambak şeklinde arma |
fleur de lis |
|
zambakgillere aitClick to Search zambakgillere ait |
liliaceous |
|
ZambiyaClick to Search Zambiya |
Zambia; Zambian, Zambia, of Zambia |
|
zamirClick to Search zamir |
(someone´s) inner being, inner self, heart, mind; hidden aim, secret aim; gram. pronoun |
|
zamire aitClick to Search zamire ait |
pronominal |
|
zamkClick to Search zamk |
adhesive, cement, glue, gum, mucilage |
|
zamk ağacıClick to Search zamk ağacı |
gum tree |
|
zamk gibiClick to Search zamk gibi |
mucilaginous |
|
zamk salgılayanClick to Search zamk salgılayan |
gummiferous |
|
zamkinosu çekmekClick to Search zamkinosu çekmek |
(Slang) to run away, beat it, make tracks |
|
zamklamakClick to Search zamklamak |
gum |
|
zamklamamakClick to Search zamklamamak |
(negative form of zamklamak) gum |
|
zamklanmakClick to Search zamklanmak |
to be glued; to be pasted; to be fastened together with glue or paste; to be coated or smeared with glue or paste |
|
zamklıClick to Search zamklı |
gummous, mucilaginous |
|
zamklı boyaClick to Search zamklı boya |
tempera |
|
zamlıClick to Search zamlı |
raised |
|
zamparaClick to Search zampara |
debauchee, fornicator, goat, lecher, masher, rake, roue, wolf, womanizer |
|
zamparaClick to Search zampara |
lecherous, lubricious, lubricous |
|
zamparalıkClick to Search zamparalık |
debauchery, lechery, lubricity |
|
zamparalık etmekClick to Search zamparalık etmek |
wench, womanize |
|