ağaç kabuğunun içiClick to Search ağaç kabuğunun içi |
liber |
|
aile içi evlilikClick to Search aile içi evlilik |
endogamy |
|
avcunun içi gibi bilmekClick to Search avcunun içi gibi bilmek |
to know (a place) like the palm of one´s hand, know thoroughly |
|
avuç içiClick to Search avuç içi |
palm |
|
avuç içiClick to Search avuç içi |
the palm (of one´s hand) |
|
avuç içi kadarClick to Search avuç içi kadar |
very small, skimpy; narrow (place) |
|
avuç içi kadar yerClick to Search avuç içi kadar yer |
not room to swing a cat |
|
bağırsa içi kılsı çıkıntıClick to Search bağırsa içi kılsı çıkıntı |
villus |
|
bağırsak içi kılsı çıkıntıClick to Search bağırsak içi kılsı çıkıntı |
villus |
|
böbrek içi iltihabıClick to Search böbrek içi iltihabı |
pyelitis |
|
ceviz içiClick to Search ceviz içi |
meat of a walnut |
|
çekirdek içiClick to Search çekirdek içi |
kernel |
|
damar içiClick to Search damar içi |
intravenous |
|
diz içiClick to Search diz içi |
hock (hayvan) |
|
diz içi kirişlerini kesmekClick to Search diz içi kirişlerini kesmek |
hock |
|
dolma içiClick to Search dolma içi |
stuffing, force meat |
|
ev içiClick to Search ev içi |
indoor |
|
ev içi üretimi sanayiiClick to Search ev içi üretimi sanayii |
cottage industry |
|
fabrika içiClick to Search fabrika içi |
in plant |
|
gemi içiClick to Search gemi içi |
inboard |
|
göz içi iltihabıClick to Search göz içi iltihabı |
onyx |
|
gözlerinin içi gülenClick to Search gözlerinin içi gülen |
beaming with joy |
|
gözlerinin içi gülmekClick to Search gözlerinin içi gülmek |
beam, beam on smb., beam upon smb |
|
hafta içi günClick to Search hafta içi gün |
weekday |
|
hizmet içiClick to Search hizmet içi |
in service |
|
hizmet içi eğitimClick to Search hizmet içi eğitim |
in service training |
|
hizmet içi eğitimClick to Search hizmet içi eğitim |
inservice training |
|
içiClick to Search içi |
intra |
|
içiClick to Search içi |
penetralia |
|
içi dışı birClick to Search içi dışı bir |
genuine, frank, outgoing, straight-out, sincere |
|
içi doldurulmuşClick to Search içi doldurulmuş |
stuffed |
|
içi geçmekClick to Search içi geçmek |
nap, doze off, shrivel |
|
içi hamur olmuş ekmekClick to Search içi hamur olmuş ekmek |
sad bread |
|
içi içine sığmamakClick to Search içi içine sığmamak |
brim over, be unable to contain oneself for |
|
içi içine sığmayanClick to Search içi içine sığmayan |
ebullient |
|
içi kararmakClick to Search içi kararmak |
get the heebie jeebies |
|
içi kaymaklı çikolataClick to Search içi kaymaklı çikolata |
chocolate cream |
|
içi kremalıClick to Search içi kremalı |
soft centred |
|
içi kürk kaplıClick to Search içi kürk kaplı |
fur lined |
|
içi kürklü mantoClick to Search içi kürklü manto |
pelisse |
|
içi rahatClick to Search içi rahat |
At Ease! |
|
içi rahat olmaClick to Search içi rahat olma |
ease |
|
içi rahat olmayanClick to Search içi rahat olmayan |
ill at ease |
|
içi sıkılanClick to Search içi sıkılan |
in the doldrums |
|
içi sıkılmakClick to Search içi sıkılmak |
be in the dismals |
|
içiciClick to Search içici |
someone who likes to drink; someone who is overly fond of drink; someone who is addicted to drink; (someone) who likes to drink; (someone) who is overly fond of drink; (someone) who is addicted to drink; absorbent, (something) which is absorbent |
|
içilebilirClick to Search içilebilir |
drinkable, potable, smokable |
|
içilirClick to Search içilir |
internal |
|
içilmekClick to Search içilmek |
to be drunk, be imbibed; to be smoked; to be absorbed |
|
içilmezClick to Search içilmez |
undrinkable |
|
içimClick to Search içim |
(a) sip, (a) sup, (a) drink; (a) draft, (a) pull; (a) puff, (a) drag, (a) draw, (a) draft, (a) pull; (a) taste, (a) swallow (of a liquid); taste (of a drink, tobacco, soup) (refers to the sensation of taste); drinking (something); smoking (something); eating (soup) |
|
içimi kolayClick to Search içimi kolay |
silky |
|
içimizdeki canavarClick to Search içimizdeki canavar |
the beast in us |
|
içimliClick to Search içimli |
(beverage, tobacco) which has (a certain) taste; (beverage, tobacco) which has a pleasing taste, which tastes good |
|
içinClick to Search için |
for, pro, seeing, in order to, on account of |
|
içinClick to Search için |
so, so as to, that |
|
içinClick to Search için |
in the cause of, pro |
|
için çalışmakClick to Search için çalışmak |
strive for, strive after, strain after |
|
için içinClick to Search için için |
innerly, within, bitterly |
|
için için yanan ateşClick to Search için için yanan ateş |
smolder, smoulder |
|
için için yanmakClick to Search için için yanmak |
smolder, smoulder, rankle |
|
için kullanılmakClick to Search için kullanılmak |
be served as a |
|
için tütünClick to Search için tütün |
chewing tobacco |
|
için uğraşmakClick to Search için uğraşmak |
strive for, strive after, work hard for |
|
içindeClick to Search içinde |
in, inside, within, among, amongst, sub |
|
içindeClick to Search içinde |
in, inside of, within, therein |
|
içindeClick to Search içinde |
included |
|
içinde olmakClick to Search içinde olmak |
come to |
|
içinde oturulabilirClick to Search içinde oturulabilir |
inhabitable |
|
içinde yaşanabilirClick to Search içinde yaşanabilir |
livable in |
|
içinde yuvarlanmakClick to Search içinde yuvarlanmak |
welter |
|
içinde yüzmekClick to Search içinde yüzmek |
roll in |
|
içindekiClick to Search içindeki |
intra, endo |
|
içindekilerClick to Search içindekiler |
content, contents, ingredients, table of contents |
|
içindekilerle satın almakClick to Search içindekilerle satın almak |
snap |
|
içindelemeClick to Search içindeleme |
log. inclusion |
|
içindenClick to Search içinden |
from inside, through, thro, thru, across |
|
içindenClick to Search içinden |
inwardly, within |
|
içinden çıkılmazClick to Search içinden çıkılmaz |
inextricable |
|
içinden çıkılmaz durumClick to Search içinden çıkılmaz durum |
labyrinth |
|
içinden çıkılmaz hale getirmekClick to Search içinden çıkılmaz hale getirmek |
complicate, tangle, cock up, make it worse, becloud |
|
içinden çıkılmaz işClick to Search içinden çıkılmaz iş |
jigsaw puzzle |
|
içinden çıkılmaz olmakClick to Search içinden çıkılmaz olmak |
thicken |
|
içinden çıkılmazlıkClick to Search içinden çıkılmazlık |
insolubility |
|
içinden çıkmakClick to Search içinden çıkmak |
pull through |
|
içinden edilen duaClick to Search içinden edilen dua |
private prayer |
|
içinden geçmekClick to Search içinden geçmek |
pass through, pierce |
|
içinden gelerekClick to Search içinden gelerek |
willingly |
|
içinden gelmeClick to Search içinden gelme |
willingness, spontaneity |
|
içinden gülmekClick to Search içinden gülmek |
lough in one`s sleeve |
|
içinden okunanClick to Search içinden okunan |
silent |
|
içinden su akan ağızClick to Search içinden su akan ağız |
spout |
|
içineClick to Search içine |
into, in, inside, sub |
|
içineClick to Search içine |
intra |
|
içine alanClick to Search içine alan |
inclusive |
|
içine almaClick to Search içine alma |
inclusion |
|
içine almakClick to Search içine almak |
contain, include, comprise, be inclusive of, implicate |
|
içine atmakClick to Search içine atmak |
endure in silence, gulp down, gulp, repress, throw into |
|
içine bakmakClick to Search içine bakmak |
look into |
|
içine boşaltmakClick to Search içine boşaltmak |
pour in, pour into |
|
içine çeken kimseClick to Search içine çeken kimse |
inhaler |
|
içine çekmeClick to Search içine çekme |
inhalation, absorption, sorption |
|
içine çekmekClick to Search içine çekmek |
suck up |
|
içine çizilmişClick to Search içine çizilmiş |
inscribed |
|
içine çizmekClick to Search içine çizmek |
line in, inscribe |
|
içine çökükClick to Search içine çökük |
sunk, sunken |
|
içine dert olmakClick to Search içine dert olmak |
prey on, prey upon, rankle |
|
içine doğmaClick to Search içine doğma |
foreboding, presage, a hunch, premonition, presentiment |
|
içine doğmakClick to Search içine doğmak |
forebode, intuit, presage, divine, have a feeling, guess |
|
içine dökmeClick to Search içine dökme |
infusion |
|
içine dökmekClick to Search içine dökmek |
pour into, pour in, infuse |
|
içine düşmekClick to Search içine düşmek |
fall in |
|
içine eğrilmeClick to Search içine eğrilme |
incurvation |
|
içine etmekClick to Search içine etmek |
screw up (Slang), fuck up (Slang), fuck (Slang) |
|
içine gaz vermeClick to Search içine gaz verme |
insufflation |
|
içine girilebilenClick to Search içine girilebilen |
walk in |
|
içine girmekClick to Search içine girmek |
penetrate |
|
içine giydirmekClick to Search içine giydirmek |
underdress |
|
içine işlemeClick to Search içine işleme |
effecting painfully, penetration, permeation, pervasion |
|
içine işlemekClick to Search içine işlemek |
offend deeply, effect painfully, interpenetrate, pass through, perforate, sink into |
|
içine işlemişClick to Search içine işlemiş |
ingrained |
|
içine işletmekClick to Search içine işletmek |
engrain, ingrain |
|
içine işleyenClick to Search içine işleyen |
cutting, effecting painfully, mordant, penetrating, penetrative, profound, piercing |
|
içine kapanıkClick to Search içine kapanık |
reserved, self-conscious, withdrawn |
|
içine kapanık kimseClick to Search içine kapanık kimse |
clam, introvert |
|
içine kapanıklıkClick to Search içine kapanıklık |
introversion |
|
içine katlamakClick to Search içine katlamak |
double in, drape in |
|
içine kıvırmakClick to Search içine kıvırmak |
double in, drape in, turn in |
|
içine korku düşmüşClick to Search içine korku düşmüş |
assailed by fear |
|
içine koymakClick to Search içine koymak |
put inside, infix |
|
içine oturmakClick to Search içine oturmak |
sting |
|
içine sığmamakClick to Search içine sığmamak |
have outgrown smth |
|
içine sokmaClick to Search içine sokma |
sticking in, implication, intromission |
|
içine sokmakClick to Search içine sokmak |
edge in |
|
içine üflemekClick to Search içine üflemek |
insufflate |
|
içine vermekClick to Search içine vermek |
insufflate (gaz) |
|
içine yapıştırmakClick to Search içine yapıştırmak |
paste in |
|
içine yerleştirilmişClick to Search içine yerleştirilmiş |
inlying |
|
içine yün doldurup dikmekClick to Search içine yün doldurup dikmek |
quilt |
|
içini açmakClick to Search içini açmak |
lay open |
|
içini boşaltmakClick to Search içini boşaltmak |
empty, relieve one`s feelings, discharge oneself, disburden |
|
içini çekmekClick to Search içini çekmek |
heave a sigh |
|
içini çıkarmakClick to Search içini çıkarmak |
core, gut, empty |
|
içini dışına çevirmeClick to Search içini dışına çevirme |
eversion |
|
içini dışına çevirmekClick to Search içini dışına çevirmek |
evert, turn out, evaginate |
|
içini doldurmakClick to Search içini doldurmak |
stuff |
|
içini dökmeClick to Search içini dökme |
effusion, effusiveness, outpour, outpouring |
|
içini dökmekClick to Search içini dökmek |
unburden one`s heart, unburden oneself, unbosom oneself, communicate |
|
içini döküp rahatlamakClick to Search içini döküp rahatlamak |
let off steam |
|
içini görmekClick to Search içini görmek |
see through |
|
içini kaplamakClick to Search içini kaplamak |
invade |
|
içini karartmakClick to Search içini karartmak |
give one the heebie jeebies |
|
içini kemiren şeyClick to Search içini kemiren şey |
worm |
|
içini okumakClick to Search içini okumak |
rumble |
|
içini oymakClick to Search içini oymak |
scoop out |
|
içini rahatlatmaClick to Search içini rahatlatma |
reassurance |
|
içini rahatlatmakClick to Search içini rahatlatmak |
relieve, reprieve |
|
içini sıkmakClick to Search içini sıkmak |
hip |
|
içini tahrip etmekClick to Search içini tahrip etmek |
gut |
|
içini temizlemeClick to Search içini temizleme |
evisceration |
|
içini temizlemekClick to Search içini temizlemek |
disembowel, eviscerate |
|
içip ağlayanClick to Search içip ağlayan |
maudlin |
|
içip bitirmekClick to Search içip bitirmek |
drink off, drink up |
|
içirilebilirClick to Search içirilebilir |
impregnable |
|
içirilmekClick to Search içirilmek |
to be made to drink; to be allowed to drink; to be made to drink oneself drunk; to be made to smoke; to be allowed to smoke; to be made to absorb |
|
içirip durmakClick to Search içirip durmak |
ply smb. with drink |
|
içirip sarhoş etmekClick to Search içirip sarhoş etmek |
prime |
|
içirmekClick to Search içirmek |
to cause, make, have, or allow (someone) to drink (something); to get (someone) to drink himself/herself drunk, get (someone) drunk; to cause, make, have, or allow (someone) to smoke (something); to get (one thing) to absorb (another); (Slang) to beat, give (someone) the works |
|
içirmemekClick to Search içirmemek |
(negative form of içirmek) make to drink, impregnate, steep |
|
içişClick to Search içiş |
draft; (act of) drinking or smoking; way of drinking or smoking; eating (soup); way of eating (soup) |
|
içişleriClick to Search içişleri |
internal affairs, interior |
|
içişleri bakanlığıClick to Search içişleri bakanlığı |
Ministry of the Interior, department of the interior |
|
içişleri bakanlığıClick to Search içişleri bakanlığı |
home office, British government department in charge of internal affairs |
|
içişmekClick to Search içişmek |
to drink together; to drink (with) |
|
içitimClick to Search içitim |
injection |
|
içitmeClick to Search içitme |
injecting, injection |
|
içitmekClick to Search içitmek |
to inject |
|
kalp içiClick to Search kalp içi |
intracardiac |
|
kas içiClick to Search kas içi |
intramuscular |
|
kurutulmuş hindistan cevizi içiClick to Search kurutulmuş hindistan cevizi içi |
copra |
|
metris içi hendekClick to Search metris içi hendek |
retrenchment |
|
musevi tapınağının en içiClick to Search musevi tapınağının en içi |
the holy of holies |
|
okul içiClick to Search okul içi |
intramural |
|
şapka içi bantıClick to Search şapka içi bantı |
sweatband |
|
şehir içiClick to Search şehir içi |
local |
|
şehir içi görüşmeClick to Search şehir içi görüşme |
local call |
|
şehir içi konuşmaClick to Search şehir içi konuşma |
local call |
|
ülke içiClick to Search ülke içi |
intestine |
|